Kurbanın Dinî Hükmü Nedir? Kurban Kesmenin HikmetleriKurban Kesmek Kimlere Vâcibtir? Kurban Kesmenin Sahih Olmasının Şartları Nelerdir? Kurban Edilecek Hayvanlar ve Vasıfları Nelerdir? Eti Yenen Hayvanların Yenmeyen Kısımları Nelerdir? Kurbanların Kesimi Hangi Aletlerle Yapılır? Kurban Kesecek Kimsede Bulunması Gereken Şartlar Nelerdir? Kurban Sünnete Uygun Olarak Nasıl Kesilir? Kurbanın Diğer Nevileri Nelerdir?
.....Kurbanın Dinî Hükmü Nedir?
Kurban kesmek, hicretin 2. yılında meşru' kılınmıştır. Meşrûiyeti, Kitab, Sünnet ve İcma' ile sâbittir. Kurban kesmenin Kitaptan, yani, Kur'an'dan delîli, Kevser suresidir.
Bu sûrede Cenâb-ı Hak, Resûlüllah Efendimize hitaben: "Rabbin için namaz kıl ve kurban kes" buyurmaktadır. Hanefî fakîhler, bu âyetten, kurban kesmenin vâcib olduğu ve emir peygamber Efendimize ise de umum mü'minlere de şâmil bulunduğu hükmünü çıkarmışlardır
Kurban kesmeyi şiddetle emreden bâzı hadîs-i şerîfler vardır. Ebû Hüreyre'nin şu rivayeti bu hususta ibretli ve düşündürücüdür: "Hâli vakti yerinde olup da kurban kesmeyen kimse bizim mescidimize yaklaşmasın..."
Görüldüğü gibi, hadîs'te, maddî durumu müsait olanın kurban kesmesi şiddetle emredilmektedir. Bu durumdaki kimselerin, kurban kesmezlerse, her türlü namazları ve ibâdetleri Allah tarafından kabûl olunmayacağı, "mescidimize yaklaşmasınlar" ifadesinden anlaşılmaktadır.
Hazret-i Enes de, Resûlüllah Efendimizin bizzat kendi elleriyle iki koç kurban ettiğini beyan etmektedir. Kurban kesmenin uhrevî mükâfat ve faydasına ise, bir hadîs-i şerîf'te şu şekilde işaret buyurulmaktadır: "Kurbanlarınızı büyük büyük kesin. Muhakkak ki onlar, Sırat'ta sizin binek hayvanlarınızdır." Bu hadîs-i şerîfte, deve, inek gibi büyük baş hayvanları kurban etmeğe teşvik vardır.
Kurban Kesmenin Hikmetleri
1 - Kurban kelimesi, lügatta, kendisi ile Allah'a yaklaşılan şey mânasına gelir. Bu isimden de anlaşıldığı gibi kurban; Allah'a yaklaşma ve O'nun rızasını kazanma vesilesidir. Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulmaktadır:
"Biz her ümmet için kurban kesmeyi meşrû' kıldık (emrettik). Allah'ın rızık olarak verdiği dört ayaklı davarlar üzerinde (yalnız) Allah'ın ismini ansınlar (o davarların) gerçek sâhibinin Allah olduğunu bilsinler) diye...
O halde hepiniz O'na teslim olun. (Habîbim)! Sen itâatli ve mütevâzî olanları (ebedî saâdet ve selâmetle) müjdele.." (el-Hacc, 34). Bu âyette kurban kesmenin, Allah'ın hatırlanması, yeryüzünde mevcut bütün hayvanların Allah'ın mülkü olup, sırf rahmet eseri olarak insanların istifadesine verilmiş olduğunun bilinmesi için emr olunduğu belirtilmektedir.
İnsan zamanla gaflete düşüp, sâhip olduğu malın, mülkün, servetin Allah'ın kendisine bir lütfu olduğunu unutabilir. Karun gibi her şey'e kendi çalışmasıyla, bilgi ve mehâretiyle sâhip olduğunu vehmederek, kendisinde bir kudret ve kuvvet görmeye, İlâhî nimetleri şahsına maletmeye başlar.
Gururlanıp, haddini aşar. İşte kurban emri, ona, sâhip olduğu mal ve mülkün, bağ ve bostanın, hayvanların, servet ve paranın Allah'ın bir ihsanı ve lütfu olduğunu ve asıl mal sâhibinin Allah bulunduğunu hatırlatır. O'nun izni ve müsâadesi olmadan hiçbir şey'e sâhip olunamayacağını bildirir. O da gururu bırakıp mahviyet ve tevazua girer. Hakikî kulluk tavrını takınır, şükür vazifesini ifaya çalışır. Bu hal ise, onun Allah'a yaklaşmasına ve rızasını kazanmasına bir vesile teşkil eder.
2 - İnsanın yaptığı bütün ibâdetler gibi kurban kesmesine de Allah'ın ihtiyacı yoktur. Ancak Allah, kurban kesme emriyle kullarını imtihan etmekte, onların takvâlarını, ilâhî emre itâattaki titizliklerini, Allah'a yakınlık derecelerini ölçmektedir. Hacc sûresi, 37. âyette bu husus şöyle belirtilir:
"Onların ne (sadaka edilen) etleri, ne de kanları hiçbir zaman Allah'a (yükselip) erişmez. Fakat sizden O'na (yalnız) takvâ (Allah'ın emirlerine itâat ve yasaklarından ictinab titizliği) ulaşır..." Bu âyette de görülüyor ki, kesilen kurbanlarda gaye; ihlas, takvâ ve Allah'a yaklaşmadır.
Maksad, Allah'ı verdiği nimetleriyle hatırlama ve O'nun rızâsını kazanmaktır. Bu maksad ve gaye olmadıktan sonra kesilip dağıtılan etlerin, akıtılan kanların, ne kadar çok olursa olsun, Allah katında hiçbir değer ve kıymeti yoktur.
3 - Kurban aynı zamanda Hz. İsmail'in (A.S.) Allah için kurban edilmekten bir lütuf eseri olarak kurtuluşunun hatırlatılmasına da vesiledir. Cenâb-ı Hak, İbrahim'i (A.S.) büyük bir imtihana tâbi tutmuş, sevdiği biricik evlâdını Allah için kurban etmesini istemiştir.
Hz. İbrahim ile oğlu İsmail, her ikisi de bu isteğe, tam bir teslimiyet ve sadakat içinde uymuşlardır. Hazret-i İbrahim oğlunu kesmek üzere yatırmış ve bıçağı boynuna çalmıştır. Fakat bıçak İsmail'i (A.S.) kesmemiştir.
Çünkü Cenâb-ı Hakk'ın muradı, Hz. İsmail'in kesilmesi değil, baba-oğul iki şanlı nebînin erişilmez teslimiyet ve sadakatlarının, ferâgat ve fedakârlıklarının, melekler ve kıyâmete kadar gelecek bütün insanlar tarafından bilinmesi, daima hatırlanması idi.
Bu hikmet tahakkuk ettiği için, bıçağa İsmail'i kesmemesini emr etmiş; Hz. İsmail'in yerine onlara Cennetten bir koç göndererek onu kurban etmelerini istemiştir.
İşte kurban kesmek; bu büyük ve ibretli hâdisenin yıldönümünü kutlamak mahiyetindedir.
4 - Her yıl müslümanlar tarafından binlerce kurban kesilmektedir. Bu, bir bakıma, bir müslümanın Allah'a ibadet ve onun emrine uymak için her şey'ini fedâ edebileceğinin, Allah yolunda bütün varlığından vazgeçebileceğinin sembolik bir ifadesi olmaktadır.
5 - İslâmın koyduğu kurban kesme hükmü, aynı zamanda insanlar için büyük bir nimet ve rahmettir. Bir yıl boyunca pek çok sıkıntılar çekmiş, belki de ağzına bir lokma et koyamamış fakirler, kurban bayramı münasebetiyle bol bol et yeme fırsatına kavuşurlar. Fazla gelen etleri kavurma yapıp uzun zaman o etten faydalanma imkânını elde ederler. İslâmın sosyal adâleti te'min edici bir hususiyeti de böylece ortaya çıkmış olur.
Kurban Kesmek Kimlere Vâcibtir?
Bir kimseye kurban kesmenin vâcib olması için, şu şartların bulunması gerekir:
1 - Müslüman olmak.
2 - Hür olmak.
3 - Mukîm olmak. Seferî (yolcu) olmamak.
4 - Fıtır sadakasını vâcib kılan zenginliğe sâhip olmak.
5 - Âkıl ve bâliğ olmak. Bu beşinci şart, İmamlar arasında ihtilâflıdır. Bâzılarına göre kurbanın vâcib olması için âkıl ve bâliğ olmak şart değildir. Zengin olan çocuk ile akıl hastalarına da kurban düşer. Velîleri onlar namına onların kurbanlarını keserler. Zekât ve fıtır sadakası için nisab miktarı 80 gram altın ile 561 gram gümüştür.
Kurban Kesmenin Sahih Olmasının Şartları Nelerdir?
Kurbanın rüknü, kesilmesi caiz olan bir hayvanı kesmektir. Kesilen bu kurbanın sahih olabilmesi için iki şart lâzımdır:
1 - Vakit: Kurbanın kesim vakti, Kurban bayramının birinci günü fecrin doğuşundan itibaren, üçüncü gün güneş batıncaya kadarki üç günlük süredir. Bu müddet içinde kurbanın kesilmesi şarttır. Bu vakitler dışında kurban kesilmesi sahih olmaz. Kurbanı gece kesmek mekruhtur.
2 - Kesilecek hayvanın ayıplardan sâlim olması. Allah'a kurbiyet ve ibâdet maksadıyla kesilecek hayvanların kusursuz ve ayıpsız olmasına müslümanların dikkat etmeleri, Peygamberimizin birçok hadîslerinde emredilmiştir.
Bu ayıplar iki kısma ayrılır:
1 - Çok ayıp sayılan ve o hayvanın kurban edilmesine dînen mâni olan büyük özürler.
2 - Az ayıp sayılan ve hayvanın kurban edilmesini kerahetle câiz kılan küçük kusurlardır.
Çok Ayıp Sayılan Özürler Nelerdir?
Çok ayıp sayılan özürlerin başlıcaları şunlardır:
1 - İki gözü veya bir gözü kör.
2 - Kesilecek yere yürümeye gücü yetmeyecek derecede topal.
3 - Kulakları veya sadece bir kulağı kesik.
4 - Tamamen dişsiz veya dişlerinin çoğu dökmüş.
5 - Boynuzlarının ikisi veya biri kökünden kırılmış.
6 - Kuyruğunun yarısı veya 3'te birinden fazlası kesilmiş.
7 - Hayaları veya memelerinin uçları kopmuş.
8 - Kemiklerinde ilik kalmayacak kadar zayıf ve düşkün hayvan.
9 - Doğuştan kulağı ve kuyruğu olmayan.
10 - Zapt u rabt altına alınıp sürüye gönderilemeyecek kadar çok deli hayvan.
11 - Pislik yiyen hayvan. Bunlar da usûlü üzere temizlenmedikçe kurban edilmeleri câiz olmaz.
Az Kusurlu Sayılan Haller Nelerdir?
1 - Gözleri şaşı veya zayıf gören hayvan.
2 - Bir ayağı topal, fakat diğer üçü ile aksayarak da olsa yürüyebilen hayvan.
3 - Doğuştan boynuzsuz veya boynuzu az kırılmış hayvan.
4 - Kulakları delik ve yarık veya uçları sarkmış ve kesilmiş hayvan.
5 - Dişlerinin bâzısı düşmüş hayvan.
6 - Otlamasına mâni olmayacak derecede az deli hayvan.
7 - Kuyruğunun veya hayalarının veya kulağının bir kısmı kesik (üçte ikiden fazlası var) hayvan.
8 - Doğuştan küçük kulaklı hayvan.
9 - Uyuz, fakat toplu hayvan.
10 - Tenasül uzvu iptal edilmiş, yani, burulmuş hayvan.
Kurban Edilecek Hayvanlar ve Vasıfları Nelerdir?
Kurban şu üç cins hayvandan olur:
1 - Koyun ve keçi.
2 - Sığır. Mandalar da sığır cinsinden sayılır.
3 - Deve.
Bunlar dışında kalan hayvanlardan kurban olmaz. Bu üç cins hayvanın hem dişisinden, hem de erkeğinden kurban olur. Fakat koyun ve keçinin erkeği daha efdaldir.
Koyun ve keçi bir yaşını, sığır iki yaşını, deve ise 5 yaşını doldurmadan kesilmemelidir. Ancak koyun 6 aylık olduğu halde bir yaşındaki gibi cüsseli ve gösterişli ise, kurban edilmesi câizdir. Keçinin ise bir yaşını doldurması şarttır. Kurbanlık hayvanın toplu, gösterişli ve semiz olması da şarttır.
Bir koyun ve keçi yalnız bir kişi adına kurban edilebilir. Sığır cinsinden bir hayvanı veya bir deveyi, bir kişi kurban edebileceği gibi, 7'ye kadar (yedi de dahil) kişi de ortaklaşa kurban edebilirler. Bu yedi kişinin de Allah rızası için kurban kesmek niyetinde olmaları şarttır.
İçlerinden biri kurbana niyet etmeksizin sırf et almak için iştirâk etse, hiçbirinin kurbanı sahih olmaz. Katılanların sayısının tek veya çift olması mühim değildir. Ortaklar kurbandan hisselerini tartarak ayırmalıdırlar. Götürü usûlü ile taksim câiz olmaz.
Eti Yenen Hayvanların Yenmeyen Kısımları Nelerdir?
Eti yenen hayvanlardan 7 şey yenmez. Haramdır.
1) Hayvanlardan akıp çıkan kan,
2) Erkeklik âleti,
3) Dişilik âleti,
4) Erkeklerde yumurtalar (husyeler),
5) Et içinde toparlak guddeler,
6) İdrar torbası (mesane),
7) Öd kesesi.
Kurban Nasıl Kesilir?
Kurbanlar dînimizin tayin ettiği hayvan boğazlama şekline ve usûlüne uygun olarak kesilirler. Şer'î boğazlama şekline tezkiye adı verilmektedir. Tezkiye işlemi iki şekilde yapılır:
1 - Ya boğazın çeneye bitişik tarafı kesilmek suretiyle olur ki buna zebh denir. Bu şekilde kesilen hayvana da zebîha adı verilir. Mezbeha kelimesi de aynı kökten gelmektedir.
2 - Veya boğazın göğse bitişik olan kısmından kesilir, buna da nahr denilir. Koyun, keçi ve sığır cinsi zebh usûlü ile; develerin ise nahr yoluyla boğazlanması sünnettir. Aksini yapmak ise mekruhtur. Hayvanı keserken şer'î yönden ayrıca şu hususlara da dikkat edilmesi şarttır:
Evdac adı verilen şu 4 kısmın tamamen kesilmesi şarttır:
1 - Nefes borusu,
2 - Yemek borusu,
3,4 - Boyunun iki yanında bulunan iki şah damarı...
Bu 4 kısım tamamen kesilmeden şer'î yönden kesim işlemi ifa edilmiş olmaz. Bu şekilde kesilen kurban sahih olmaz, eti de yenmez. Bunlardan birini kesiminin eksik kalması halinde durum ihtilâflıdır. Bir görüşe göre, bu 4 şeyden nefes borusu dahil 3'ü kesilmiş olursa, kesim işlemi sahih olur. Diğer bir görüşe göre ise, bu 4 kısmın tamamı ve herbirinin de yarıdan fazlası kesilmeden, kesim işlemi olmaz, o hayvanın eti sahih olmaz. Fakat müftâbih olan (kendisiyle fetva verilen) birinci görüştür.
Bu şekilde kesilen bir hayvan, şer'î usûle uygun olarak kesilmiş sayılır. Buna hakikî ve ihtiyarî tezkiye denir. Bir de zarurî tezkiye adı verilen kesme şekli vardır. Bu kesme, kesilecek hayvanın herhangi bir yerinden yararlanarak kanını akıtmak suretiyle öldürmek demektir.
Eti yenen vahşî hayvanlar bu usûlle öldürülünce hükmen boğazlanmış sayılırlar. Ehlî hayvanlar ise, ancak yabanileştiği veya tutup kesmek mümkün olmadığı takdirde bu şekilde zarurî tezkiye yoluyla öldürülerek eti yenebilir.
Kurbanların Kesimi Hangi Aletlerle Yapılır?
Kurbanların kesme işlemi kesici âletlerle yapılır. Kesici âletler de keskin olanlar ve keskin olmayanlar diye 2'ye ayrılır. Keskin olanlarla, ister demir, ister başka bir maddeden olsun tezkiye câizdir. Demir veya başka bir maddeden yapılmış keskin olmayan kesici âletlerle tezkiye ise, câiz olsa bile mekruhtur.
Kurban Kesecek Kimsede Bulunması Gereken Şartlar Nelerdir?
Kurbanı kesecek kimsede bulunması gereken şartlar şunlardır:
1 - Kesenin Müslüman veya Yahudi ve Hristiyan gibi Ehl-i Kitaba mensub birisi olması.
2 - Kesmeye yetecek kadar aklı ve kesme işini hatırında tutacak kadar hâfıza gücü olması.
3 - Hayvanı kesebilecek gücü ve kuvveti olması.
4 - Kurban keserken Allah'ın ismini anması, yani, besmele çekmesi. Buna tesmiye denir. Kurban ancak Allah adına kesilir. Bu yüzden keserken Allah'ın yüce adını anmadan kesilen hayvanın eti yenmez. Bu sebeble putperest ve diğer bâtıl din sâhiblerinin, dinsizlerin kestikleri et yenmez.
Çünkü bunlar keserken tesmiyede bulunmazlar. Ehl-i Kitaba mensub birinin kestiğinin yenme sebebi, onların da aynı Allah'a inanmalarıdır. Kitâbîler Allah'tan başka birşey'in adını zikretseler, onların kestiği de yenilmez. Kesme işlemi sırasında Besmele çekmek unutularak terkedilmiş ise, bir beis yoktur. Kesim câizdir.
Tesmiyeden maksad, hayvanı boğazlarken bismillâh demektir. Keserken Allahu Ekber demekle Allahü A'zam demekle veya sadece Allah demekle de tesmiye yerine getirilmiş olur. Tesmiye kasden terkedilirse kesilen hayvanın eti yenilmez. Ancak kurbanlık hayvanı, kitabî bile olsa Müslüman olmayana kestirmek mekruhtur.
Kurban Sünnete Uygun Olarak Nasıl Kesilir?
Kurbanlık hayvanı usûlüne uygun olarak rahatça ve fazla eziyet vermeden kesebilmek için, önce keskin ve büyük bir bıçak hazırlanır. Hayvanın göremiyeceği bir yere konur.
Sonra kurbanlık hayvan, kesileceği yere eziyet verilmeden götürülür. Hayvanın yüzü ve ayakları kıbleye gelecek şekilde sol tarafı üzerine yatırılır. Sağ arka ayağı serbest bırakılarak, diğer üçü bağlanır ve kıbleye karşı durularak şu âyetler kurban sahibi veya vekili tarafından okunur:
"İnnî veccehtü vechiye lillezi fatare's-semâvâti ve'l-arda hanîfen..." (el-En'âm, 79).
"İnne salâtî ve nüsükî ve mahyâye ve memâtî lillâhi rabbi'l-âlemin." (el-En'âm, 162).
Bu ayetlerden sonra, Allahü ekber Allahü ekber. Lâ ilâhe İllâllahü vellahü ekber. Allahü ekber ve lillâhil hamd şeklinde tekbir getirillir ve Bismillâhi Allahü ekber denilerek hazırlanan keskin bıçak hayvanın boynuna çalınır.
Damar ve borular tamamen kesilerek kan iyice akıtılır. Hayvan böylece kesildikten sonra tamamen ölünceye kadar beklenir. Sonra kafa koparılır. Ve usûlüne uygun olarak yüzülür. Karnı açılır, iç organlar çıkarılır ve gövde ve etler parçalanır.
Hayvan tamamen ölmeden kafa ve ayaklarını koparmak, derisini yüzmeğe kalkmak, kıbleden çevirmek veya hayvana azab vermek mekruhtur. Kurbanın, sahibi tarafından kesilmesi menduptur. Başkasına da kestirilebilir. Tesmiyeyi kesen yapar. Kesen ve sahibi eli üzerine elini koyarak keserlerse tesmiyeyi ikisi birden yapması şarttır.
Kurban Eti ve Derisi Ne Yapılmalıdır?
Kesilen hayvanın eti, yaklaşık olarak 3'e ayrılır. 3'te bir kısmı ev halkı için ayrılır, üçte biri akraba ve komşulara dağıtılır. Kalan üçte biri de fakir ve muhtaçlara yollanır. Bu taksim şekli mendubtur.
Fakat kesen şahıs zenginse, tamamını veya çoğunu fakirlere dağıtabileceği gibi, orta halli veya kalabalık ise, çoğunu veya hepsini evinde kendi için de bırakabilir. Kurbanda esas olan kan akıtmaktır. Bu yapılmadan kurban vecibesi yerine getirilmiş olmaz.
Bu sebeble kurbanlık koyunu alıp kesmeden canlı olarak tasadduk etmekle kurban borcu ifa edilmiş sayılmaz. Kurban etinden Müslümanlara yedirmek lâzımdır. Kâfire yedirmek ise mekruhtur. Fakat kesilirken veya yenirken üzerine gelmişse yedirilmesinde kerahet yoktur. Kurbanın etini ve derisini satıp parasını almak da mekruhtur.Yapıldığı takdirde alınan para tasadduk edilmelidir. Kurban derisi çeşitli hayır yerlerine verileceği gibi, evde bırakılıp seccade de yapılabilir.
Kurban ile İlgili Mes'eleler
Kurban kesmekle mükellef olan zengin bir kimsenin, sağlam zannederek satın aldığı kurbanın bayram günü çok ayıp sayılan bir kusuru çıksa, o hayvan kurban edilmez. Başka bir hayvan alınıp kesilmesi icab eder. Şâfiî'ye göre ise, yeni kurban almak gerekmez. Zengin bir kimsenin aldığı kurban kesilmeden ölse, yerine yenisini almak icabeder. Kurbanın vâcib olmasında kurban kesme günlerinin sonu muteberdir.
Bu sebeble bayramın üçüncü günü güneş batmadan evvel zengin olan kimseye kurban vâcib olmaktan çıkar. Kurbanlık hayvanların kesilmeden tasadduk edilmesi câiz değildir. Fakat alınan kurban kesilmeden her nasılsa kurban kesme günleri geçse, bu takdirde hayvan kesilmez, canlı olarak tasadduk edilir.
Kan akıtmak vecibe olmaktan çıkmış, tasadduka dönüşmüştür. Artık bu hayvanın etinden sahibi yiyemez. Yurt dışında çalışan işçilerimiz, dinî vecibe olan kurbanlarını bulundukları ülkenin şartları müsait değilse, Türkiye'deki yakınlarından birini vekil yaptığını bildirerek ve kurban bedelini de ona vaktinde göndererek kestirebilir.
Ölü İçin Kurban Kesilir mi? Sevabını ölmüş bir akrabamızın veya sevdiğimiz bir zâtın ruhuna bağışlamak üzere keseceğimiz kurbanın, kurban bayramında keseceğimiz sair hayvanlardan farkı yoktur. Vasiyet edilmemişse ölü için kurban kesmek bir vecibe değildir.
Bir kimse kendi parası ile aldığı ve sevabını ölmüş bir yakınına bağışlamak üzere kestiği kurbanın etinden yiyebilir, başkalarına da yedirebilir. Böyle bir hayvanın bayram günlerinde kesilmesi de şart değildir.
Her zaman kesilebilir. Hattâ arefe günü kesilip fakirlere dağıtılması daha isabetli olur. Çünkü Kurban bayramı günü fakirler zaten etten nasibleneceklerdir. Arefe günü kesilip dağıtılırsa, o gün de onların et yemekleri te'min edilmiş olur. Bir kimse kendisi öldükten sonra kurban kesilmesini vasiyet etmiş ise, bu kurbanın bayram günleri içinde kesilmesi lâzımdır.
Böyle bir kurban etinden kesen yiyemez. Tamamının tasadduku gerekir. Ölen adamın vasiyeti yoksa ve kurban da onun parasından alınıp kesiliyorsa, bu kurban da vasiyet üzerine kesilen kurban hükümlerine tâbidir.
Kurbanın Diğer Nevileri Nelerdir?
Kurbanlar vâcib ve nafile olmak üzere ikiye ayrılır. Vâcib kurbanlar şunlardır:
1 - Nisâba mâlik olan ve zengin sayılan kimselerin kesmekle mükellef oldukları kurban (Udhiye kurbanı).
2 - Adak edilen kurban (Nezir kurbanı).
3 - Hacc-ı Kıran ve Hacc-ı Temettü yapanların kesmek zorunda oldukları Şükür kurbanları (Hedy kurbanı).
4 - Hacda kurban kesmeyi icabettiren bir kusur işleyen kimsenin kesmesi gereken Ceza kurbanları.
5 - Bir fakirin kurban etmek niyetiyle satın aldığı bir hayvanı kurban etmesi de vâcibtir.
Nafile kurbanlar ise, bu saydıklarımızın dışında kalan ve sırf nafile olarak kesilen kurbanlardır: Akîka kurbanları, Hacc-ı İfrad yapanların kestikleri kurbanlar, Kurban bayramı dışında kesilen kurbanlar v.s...
Akîka Kurbanı: Yeni doğan çocuğun başında bulunan ana tüyüne "akîka" denir. Böyle bir çocuk ihsan ettiğinden dolayı, Cenâb-ı Hakka bir şükür vesilesi olarak kesilen kurbana da bu isim verilmiştir.
Bununla beraber "akîka" yerine "nesike" denilmesi daha uygundur. Çünkü akîka kelimesi, "ana-babaya âsî olmak" mânasına gelen "ukuk" kökünden olduğundan "ana-babaya âsî olan" mânasına da geldiği için, mânalar birbirine karıştırılabilir. Bu sebeble Peygamber Efendimiz:
"Nesike deyiniz, akîka demeyiniz" buyurmuşlardır. Bununla beraber, akîka kelimesinin daha yaygın olduğunu da söylemeliyiz. Yeni doğan çocuk için kurban kesme âdeti, İslâm'dan önceki Cahiliye döneminde de yaygın bir âdetti. Fakat onlar akîkayı sadece erkek çocuklar için keserlerdi. Çünkü kız çocuklarını sevmezler, bir kız çocukları doğduğu zaman son derece sinirlenirlerdi.
Hattâ bâzı kabilelerin kızlarını diri diri gömdükleri bile olurdu. Kur'ân-ı Kerîm, kız çocuklarına karşı takınılan bu zâlimane tavrı kınamış ve şiddetle yasaklamıştır. (Bak: Nahl, 58). İslâmiyet akîka âdetini tamamen ortadan kaldırmamış; fakat bu zalimâne şekilde de bırakmayarak tâdil etmiş, kız ve erkek, bütün çocuklara şâmil kılmıştır.
Akîka kurbanı, Hanefi mezhebine göre mübahtır. Yani isteyen keser, istemeyen kesmez. Kesmeyenin faziletinde hiçbir noksanlaşma olmaz. Diğer mezheblere göre, sünnettir. Peygamber Efendimizin Hazret-i Hüseyin için bir koç kurban ettiği rivayetine dayanılmaktadır.Kurban, çocuk doğduktan itibaren bülûğ çağına kadar kesilebilir. 7., 14. ve 25. günlerden birinde kesilmesi, daha güzel görülmüş;
bilhassa 7. gün içinde kesilmesi en faziletli olarak kabûl edilmiştir. Aynı gün çocuğun saçı traş edilir ve saçın ağırlığınca altın veya gümüş veya o miktarın bedeli sadaka olarak verilir. Çocuğun adının da o gün konulması evlâdır.
İmam-ı Şâfiî ve Ahmed Bin Hanbel'e göre, çocuğun sıhhat ve selâmetine bir tefe'ül olarak akîkanın kemikleri kırılmaz, mafsallarından ayrılır ve öylece pişirilir. Bu müstehaptır. Diğer mezheb imamlarına göre ise, bil'akis mütevazi olması, beşerî hırslarının kırılmasına tefe'ülen, kemiklerin kırılması müstehab sayılmıştır.
Şu halde durum niyete göre değişmektedir. Hangisine tefe'ül edilmişse ona göre hareket edilmesi iyi olur. Akîkanın etini, kesen şahıs ve aile efradı yiyebileceği gibi, başkalarına da yedirebilirler. İstenirse bütünüyle de tasadduk edilebilir.
Âdet olarak eskiden bud kısmı ebe kadına verilirdi. Akîka kurbanı olarak kesilecek hayvanda da vâcib olan kurbanlık için aranan şartlar esastır. Yâni vâcib olan kurbana elverişli her hayvan, akîkaya da elverir.
Nezir (Adak) Kurbanı: Allah için kesilmesi adanan kurbanı boğazlamak vâciptir. Nezredilen bir kurbanın kesilmesinin borç olması için, şu şartların yerine gelmesi şarttır:
1 - Kurban olarak adanan hayvan, vâcib kurbanlar cinsinden olmalıdır. Meselâ hindi veya horoz adamakla nezir yerine gelmez, çünkü horoz ve hindiden kurban kesilmesi câiz değildir.
2 - Adanan kurban, adayanın kendisine zâten vâcib olan bir kurban olmamalıdır. Meselâ zengin kimse: "Eğer şu işim olursa bu bayramda kurban keseyim" dese, kestiği kurban nezir yerine geçmez. Ancak kurbandan ayrı bir de nezir kurbanı keserse, o takdirde adak yerine gelmiş olur.
3 - Nezredilen kurban, Allah'a ma'siyet cinsinden olmamalıdır. Oğlunu Allah'a kurban etmeyi adamak gibi.
4 - Nezredilen kurban başkasının malı da olmamalıdır. Ancak kendi malından kurban adanabilir.
5 - Nezredilen kurban yerine getirilmesi muhal bir şey de olmamalıdır. Geçmiş bir zaman için kurban adamak gibi. Adak kurbanının etinden sahibi yiyemediği gibi; ailesi, çoluk çocukları, torunları, anası-babası, dede ve ninesi de yiyemez. Tamamının fakirlere verilmesi şarttır. Şayet bir miktar yenecek olursa, o yenen miktarın kıymeti sadaka olarak fakirlere verilmelidir. Kurban bayramında kesmek üzere bir fakirin kurban alması da bir nevi nezir hükmündedir. O kurbanı kesmek artık fakir üzerine vâcib olur.
Hz. İbrahim, Hz. İsmail ve Kurban İbadeti
İbrahim Peygamber, oğlu İsmail ile hanımı Hacer'i Mekke'ye yerleştirmiş; Filistin topraklarına geri dönmüştü. Hazret-i İbrahim ara sıra Mekke'ye geliyor, oğluyla birlikte dağlara odun toplamaya, yiyecek bulmaya gidiyorlardı.
Yine Hazret-i İbrahim Mekke'de olduğu bir gündü. Vakit gece yarısından sonraydı. Hazret-i İbrahim uyuyordu. Rü'yasında bir ses şunları söylüyordu:
- Ey İbrahim! Allah, oğlun İsmail'i kurban etmeni emrediyor."
Hazret-i İbrahim korkuyla uyandı. Gördüklerinin gerçek olup olmadığını düşündü. Bu rü'ya Allah'tan mı idi, yoksa Şeytan'dan mı, bir anda kestiremedi. Fakat içine bir şübhe düşmüştü. Rü'yayı gördüğü vakit, Kurban Bayramından 2 gün önce idi. Ertesi gün (arefe günü) yine aynı vakitte, aynı rü'yayı gördü. Rü'yanın Allah'tan olduğuna artık kanaati gelmeye başlamıştı.
Kurban Bayramının 1. günü de yine aynı rü'yayı görünce, rü'yanın Allah'tan olduğuna tam kanaat getirdi. "Bu, Allah'ın bir imtihanı" diye düşündü. Bu gerçekten de bir dostluk imtihanı idi. Dost dostu için sevdiği herşey'ini feda etmeliydi.
Allah, Hazret-i İbrahim'i kendine Halîl, yani dost seçmişti. Şimdi de onun bu dostluğa lâyık olup olmadığını denemek istiyordu. Sevdiği en kıymetli varlığı olan oğlunu kendine kurban etmesini istemesi, bu yüzdendi. Ancak insanın sevdiği en kıymetli varlığını gözden çıkarması çok zordu.
Onun için Allah, Hazret-i İsmail'i kurban etme emrini, Hazret-i İbrahim'e doğrudan doğruya vermemiş; 3 gece üst üste rü'yasında göstererek yavaş yavaş alıştırmıştı. O günden sonra, insana kabûlü zor gelen bir haberi birden vermemek, alıştıra alıştıra, yavaş yavaş vermek âdet olmuştur.
Hazret-i İbrahim, o sabah oğluna ip ve bıçak almasını, birlikte oduna çıkacaklarını söyledi. Bu onların her zamanki âdetleriydi. Hz. İsmail hiçbir şeyden şübhelenmemişti. Yanlarına ip, bıçak ve balta alarak yola koyuldular.
Minâ mevkiine gelince Hz. İbrahim gördüğü rü'yayı yavaş yavaş oğluna anlatmaya başladı. Allah tarafından büyük bir imtihana tâbi tutulduklarını bildirdi. Hazret-i İsmail'de, babasının anlattıkları karşısında en ufak bir üzüntü, tereddüd ve telâş meydana gelmemişti. Hayatı veren ve alan Allah değil miydi?
Hayatın sâhibi olan Allah, şimdi ondan, verdiği hayatı kendisi için geri istiyordu. Bundan daha şerefli bir ölüm tasavvur olunabilir miydi? Hazret-i İsmail bunları düşünerek, tam bir teslimiyet ve tevekkül içindeydi. Babasına şu cevabı verdi: "Babacığım! Ne ile emrolundunsa o işi yap. Beni inşâallah sabreden bir insan olarak bulacaksın..."
Oğlunun bu cevabı, Hz. İbrahim'i hem sevindirmiş, hem de duygulandırmıştı. Gözleri yaşarmıştı. Büyük bir sevgiyle, yüksek bir îmanın sâhibi olan oğluna bakıyordu. Böyle bir oğul sâhibi olmakla iftihar ediyordu. Hazret-i ibrahim oğlunu sağ yanına yatırarak Allah'ın emrini yerine getirmeye hazırlandı.
Oğlunun gözlerini bağlamıştı, bıçağı görerek acı duymasını istememişti. Bu hâdise, Minâ'da, şimdi kurbanların kesildiği yer civârında cereyan ediyordu. Hazret-i İbrahim, oğlunun boynuna bıçağı sürmek üzere Bismillâh çekti. "Ey Rabbim, işte emrini yerine getiriyorum" diye söylendi. Bıçağı Hz. İsmail'in boynuna sürdü.
Fakat bıçak kesmedi. Çünkü, Allah'ın murâdı, Hz. İsmail'in kurban edilmesi değildi. Bu hadise ile İbrahim âilesinin sâdakat ve sabırlarını meleklere ve bütün insanlığa göstermek istiyordu. Bu bir dostluk ve bağlılık imtihanı idi. Allah dostu olan Hazret-i İbrahim ile oğlu, en sevdikleri varlıklarını; İbrahim (as) oğlunu, İsmail (as) ise canını, seve seve Allah'a verebileceklerini isbatlamışlardı.
Allah'a bağlılıklarını tereddütsüz göstermişlerdi. Kısacası bu müthiş imtihanı en güzel şekilde kazanmışlardı. Hazret-i İbrahim, bıçağı yeniden İsmail'in boynuna sürmeye hazırlanırken bir ses duydu.
Ses: Ey İbrahim! Sâdık biri kul olduğunu isbatladın. Allah dostu bulunduğunu herkese gösterdin. Dur artık! İsmail'i kesmene lüzum kalmadı," diyordu. Hazret-i İbrahim durdu. Etrafına bakındı. Gökten Hazret-i Cebrâil'in, gözleri sürmeli, boynuzlu bir koç ile yere inmekte olduğunu gördü.
Cebrâil Aleyhisselâm, Hazret-i İbrahim'i tebrik ediyor: - Ey İbrahim! Bu koç 40 senedir Cennet'te beslenmektedir. Şimdi oğlun İsmail'in yerine onu kurban etmen için yeryüzüne gönderildi..." diyordu. Hazret-i İbrahim sonsuz bir sevinçle oğlunun gözlerini çözdü. Koçu Cebrâil'den alıp kurban etti.
Allah'ın bu büyük lütfundan dolayı devamlı şükür namazları kıldı. O günden beri, bütün Müslümanlar, Hazret-i İsmail'in kurtuluşunu kutlama ve Allah'a şükran borçlarını ödemek üzere, her sene aynı gün kurban keserler. Kurban kesmek, hâli vakti yerinde olan Müslümanların üzerine vâcib bir ibâdettir.